merhaba

sanata, bilime, dayanışmaya, emekten yana siyasete ve sevdaya dair paylaşımlarla bilginin ve deneyimlerin örgütlenmesi çabasıdır "insanın" yolculuğu...

31 Mayıs 2013 Cuma

Vurun ulan vurun… (Gezi Parkı’nın nöbetçilerine) – Zekai Ekşi

“Hiçbir şey bilmeyen hiçbir şeyi sevmez. Hiçbir şey yapamayan, hiçbir şey anlamaz. Hiçbir şey anlamayan değersizdir.Oysa anlayan kişi farkına varır, görür… Bir şeyin aslında, ne kadar bilgi varsa daha fazla sevgi vardır.”

http://www.sendika.org/2013/05/vurun-ulan-vurun-gezi-parkinin-nobetcilerine-zekai-eksi/



28 Mayıs 2013 Salı

SergiOdası :KültürSanatOrtamı :Zonguldak: 4.Zonguldak Kitapları Sergisi Soğuksu'daZon...

SergiOdası :KültürSanatOrtamı :Zonguldak:



4.Zonguldak Kitapları Sergisi Soğuksu'da


Zon...
: 4. Zonguldak Kitapları Sergisi Soğuksu'da Z onguldak üzerine yazılmış kitaplara sürekli özel bir bölüm ayıran SergiOdası, Zonguld...

insan

















türkülerle yeni baharlar doğurursun ömrüme
her bir sözün barışa çiçek açtığı
biliriz doğanın en güzel sesidir insan
sevdaya yaklaştıkça yüreği çığlıklaşan

                                  salim çalık

MEKTUP 7


            bir sevdadır yaşamak. soluk almaya yeni başlamışçasına, ölüme bir soluk kadar yaklaşmışçasına dolu dolu, ertelemeksizin dokunuşları, sevda sözlerini gecelere havale etmeksizin bir sevdadır yaşamak. İhanetin, yalanın, kahpeliğin yanı başımızda arkamızı dönmemizi beklediğini bilerek güvenmektir en umulmadık anlarda ve en umulmadık kişilere merhaba diyebilmektir yaşamak.

yok sayıp tüm ayrılıkları bakışmalar armağan ederek güzellere, çocuklara ve geride kalanlara ömür bağışlayarak gidebilmektir yaşamak. yalnızlıklardan çoğulluklar çıkararak, kalabalıklar içinde bilinçlice yiterek denizde balık, gökyüzünde kuş, karada ağaç ve uzayda yıldız olabilmektir yaşamak. ve iç huzuruna ererek vicdanımız tarafından mahkum olmamaktır yaşamak.

            ey sevgili...!  ey güzeller güzeli....bıraktığımız iz izlek oluyor ardımızdakilere. söylenmiş olanlara ekleyerek sözlerimizi sevdaları büyütüyoruz yüreğimizde. kendimiz bile inanamayıp düşlerimizin büyüklüğüne anlıyoruz ki; sevdadır yaşamak. ve yaşamak her günü ve geceyi sevgililer günü ve gecesi ilan etmektir.

            her gece gökyüzündeki yıldızlarda birbirimizi çağrıştıracak yıldız kümelerine bakıp, birbirimize ulaşmak için ateş böceklerinin ışıklarıyla yola çıkabilme cüretidir sevda. bir çiçekten beklenmeyecek inat ve sabırla baharı muştulayan kardelenler gibi yokluklardan sevdayı ve sevgiliyi çıkarabilmektir yaşamak.

            bir sevdadır yaşamak. kurşunlara, bombalara, tutukluluklara inat türkülerle, gülüşlerle, sevdanın özgürleştiren hamuruyla barışı bağırabilmektir yaşamak. ve yıllar da geçse sözümüzü, adımızı,kavgamızı miras bıraktığımız çocuklarımızın gönenciyle  kendimizden vazgeçebilmektir yaşamak. 
   
 HAPİSHANE ŞARKISI     1

Göklerde kartal gibiydim,
Kanatlarımdan vuruldum;
Mor çiçekli dal gibiydim,
Bahar vaktinde kırıldım.

Yar olmadı bana devir,
Her günüm bir başka zehir;
Hapishanelerde demir
Parmaklıklara sarıldım.

Coşkundum pınarlar gibi,
Sarhoştum rüzgarlar gibi;
İhtiyar çınarlar gibi
Bir gün içinde devrildim.

Ekmeğim bahtımdan katı,
Bahtım düşmanımdan kötü;
Böyle kepaze hayatı
Sürüklemekten yoruldum.

Kimseye soramadığım,
Doyunca saramadığım,
Görmesem duramadığım
Nazlı yarimden ayrıldım.

            Sabahattin ALİ
















salim çalık           

21 Mayıs 2013 Salı

Hayatımız Zonguldak: ÇOĞALAN HUZURSUZLUK: NARSİSİZM İbrahim Akyürek  ...

Hayatımız Zonguldak:
ÇOĞALAN HUZURSUZLUK: NARSİSİZM İbrahim Akyürek 
...
: ÇOĞALAN HUZURSUZLUK: NARSİSİZM  İbrahim Akyürek  G özlemişsinizdir, çocuk bir becerisini gerçekleştirirken çevresinde kendisini ona...

madencininsesi: GENEL MADEN İŞ NEREYE 4

madencininsesi: GENEL MADEN İŞ NEREYE 4:             Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK), Maden Tetkik Arama Kurumu (MTA), Hema Kandilli Kömür İşletmesi ve Hema Amasra Kömür İşletmes...

20 Mayıs 2013 Pazartesi

süpürge


süpürge gibiyiz
              süpürge
sürtüle sürtüle bir yerle
takozlaşıyoruz

tek ayrım
ardımızda süprüntüler
yaşamın ırzına geçen çöpler bırakıyoruz
süpürge gibiyiz
süpürmesek de

                                          salim çalık

kan



ölümün yüzünü
    unutmaz
     yarası
hergün deşilenler

       salim çalık


     kan

korkarak
dağılmaktan
aynalarda kesiyorum
       çürüyen etlerimi
aynalarda kan

herkesin olma arzusu bendeki
yüreğimi açmak
önce düşlerde vuruyorum kendimi
yürekacılarıyla
düşlerde kan

diyorum ki
sevgi öldürür beni
insansavarlar çok zor

gülbedenler sarılsın
kardeşliği beslesin kan
yağmur parmaklar kavuşsun
ellerde kan

kim
yarıp göğün göğsünü
bilinmedik
tüyü bitmedik sevdalar sunacak
ilk kim sevişecek benimle
yağmurla
rüzgarla düşecek toprağa
kıraçta
balçık içinde
kıraçlar kan
balçık kan

dağlara özlem bu
kayaların damıttığı suları
titrek ilk ışığını günün
doruklarda karşılama özlemi
dağlarda bomba izleri
sularda kan
özlemler kan

insan diyorum titreyerek
gözyaşlarımız gibi kardeşiz
yıllara ve çağlara inat
döl tuttuğundan beri yaşam
kardeşiz –güneş babadan su anadan-
         y i n e   de
dünya kan
yaşamımız kan

salim çalık 
erkene alınmış bir ölümün ertelenmiş şiiri (s.36-37-38)

17 Mayıs 2013 Cuma

atilla ilhan- rinna rinnan nay

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’e Sonsöz, Erich Fromm

"...
Orwell’ı tartışırken karşımıza çıkan bir başka önemli nokta da “çiftdüşün” ile yakından bağıntılı: Zihin başarılı bir biçimde yönlendirildiğinde, insan artık düşündüğünün tersini söylemez, doğru olanın tersini düşünür. O yüzden de, örneğin, bağımsızlığından ve dürüstlüğünden tümüyle vazgeçmişse, kendini devlete, partiye ya da şirkete ait bir şey olarak görüyorsa iki kere iki beş eder ya da “Kölelik Özgürlüktür” ve kendini özgür hisseder, çünkü gerçek ile yalan arasındaki ayrımın ayırdında değildir artık. Bu, özellikle ideolojiler için geçerlidir. Tıpkı ellerindeki tutuklulara işkence eden Engizisyoncuların Hıristiyan sevgisi adına davrandıklarına inandıkları gibi, Parti de, “sosyalist hareketin başlangıçta savunduğu tüm ilkeleri yadsır ve ayaklar altına alır, üstelik bunu sosyalizm adına yapar.” Sosyalizmin içeriğinin tersyüz edilmiş olmasına karşın, insanlar ideolojinin ne diyorsa o olduğuna inanırlar. Bu açıdan Orwell’ın sosyalizmin Rus komünizmi tarafından çarpıtılmasına gönderme yaptığı açıktır; ama Batı’nın da benzer bir çarpıtmadan sorumlu olduğunu eklememiz gerekir. Toplumumuzu serbest girişimin, bireyciliğin ve idealizmin egemen olduğu bir toplum olarak sunarız, oysa gerçekte bunların çoğu lafta kalır. Biz, esas olarak bürokratik bir nitelik taşıyan ve tinsel ve dinsel kaygılarla biraz hafifletilmiş bir materyalizmle harekete geçirilen, merkezi olarak yönetilen bir endüstri toplumuyuz. Bununla bağıntılı bir “çiftdüşün” daha var: Atom stratejisini tartışan bazı yazarlar, öldürmenin Hıristiyanlık açısından öldürülmek kadar, hatta öldürülmekten de kötü olduğu olgusuna takılıp tökezliyorlar. Okuyucu, kendi “çiftdüşün”ünün yeterince üstesinden gelebilirse, Orwell’ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’te betimlediği toplumda günümüz Batı toplumunun daha pek çok özelliğini bulacaktır.

Orwell’ın çizdiği resim, hiç kuşkusuz, iç karartıcıdır; hele, Orwell’ın kendisinin de belirttiği gibi, bunun yalnızca düşmanın değil, tüm bir insan soyunun da yirminci yüzyıl sonlarındaki resmi olduğunun ayırdına varırsak. İnsan bu resme iki türlü tepki gösterebilir: ya daha da umutsuzluğa kapılarak ve boyun eğerek ya da hâlâ geç kalınmadığını bilerek ve daha büyük bir açıklıkla ve yüreklilikle karşılık vererek. Sözünü ettiğimiz olumsuz ütopyaların üçü de hem insanı tümüyle insanlıktan çıkarmanın hem de yaşamın sürüp gitmesinin olanaklı olduğu bir resim koymaktadır ortaya. Bu varsayımın doğruluğundan kuşku duyulabilir ve insanın insani özü yok edilirken aynı zamanda insanlığın geleceğinin de yok edilebileceği düşünülebilir. Bu duruma getirilmiş insanlar insanlıktan o denli çıkarılmış ve o denli ruhsuzlaştırılmış olacaklardır ki, ya birbirlerini yok edecekler ya da can sıkıntısı ve kaygılar içinde yaşamaktan ölüp gideceklerdir. Eğer Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ün dünyası yeryüzünün egemen yaşama biçimi olacaksa, dünyamız bir deliler dünyasına dönüşecek, yaşanabilir bir dünya olmaktan çıkacaktır (Orwell bunu, Parti önderinin gözlerindeki delice parıltıdan söz ederek çok ustaca vurguluyor). Hiç kuşkum yok ki, Orwell da, Huxley de, Zamyatin de bu cinnet getirmiş dünyanın gerçekleşmesinin kaçınılmaz olduğunda diretmek istemiyorlardı. Tam tersine, çok açıktır ki, Batı kültürüne kök salmış olan hümanizm ruhu ve vakarın yeniden doğuşunu sağlayamazsak sonumuzun nereye varacağını göstererek bir uyarıda bulunmak istiyorlardı. Öbür iki yazar gibi Orwell da insanın insanlar gibi hareket eden makineler yaptığı ve makineler gibi hareket eden insanlar geliştirdiği yönetsel sanayi sisteminin, insanların nesnelere dönüştükleri ve üretim ve tüketim sürecinin bir eklentisi olup çıktıkları bir insansızlaştırma ve tam bir yabancılaşma dönemine yol açtığını imlemektedir.5 Üç yazar da bu tehlikenin yalnızca Rusya’daki ya da Çin’deki komünizmde var olmadığını, modern üretim ve örgütlenme biçiminin özünde var olan, çeşitli ideolojilerden görece bağımsız bir tehlike olduğunu imlemektedir. Öteki olumsuz ütopyaların yazarları gibi Orwell da bir felaket kâhini değildir. Bizi uyarmak ve uyandırmak ister. Hâlâ umudu vardır – ama Batı toplumunun daha önceki evrelerindeki ütopyaların yazarlarının tersine, umarsız bir umuttur bu. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, bize bu umudun ancak, bugün tüm insanların karşı karşıya oldukları tehlikenin; bireyselliği, aşkı, eleştirel düşünceyi tümden yitirecekleri gibi, “çiftdüşün” yüzünden bunun ayırdına bile varamayacakları bir otomatlar toplumu olup çıkma tehlikesinin kavranmasıyla gerçekleşebileceğini öğretir. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört gibi kitaplar güçlü birer uyarıdır; okuyucu, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ü, yüzeysel bir biçimde Stalinci barbarlığın bir başka tanımlaması olarak yorumlamakla yetinir ve bizi de [Batı] kast ettiğini görmezse çok yazık olur."

Türkçesi: Celâl Üster

madencininsesi: hava iş uyuşmazlık tutanağı

madencininsesi: hava iş uyuşmazlık tutanağı: yalanın biri bin para.  bireyler ve sosyal taraflar arasında ara bulucu olması, anayasa ve yasaların uygulanması gibi en temel liberal demo...


http://www.havais.org.tr/hizli-ulasin/kaynaklar/belgeler/109/toplu-sozlesme-belgeleri.html

16 Mayıs 2013 Perşembe

ileri demokrasi

sokaklarda, okullarda, işyerlerinde, meydanlarda askerlerin yerini polisler aldı...
bir basın açıklaması yapacaksınız karşınızda polisler, idarenin bir eylemini protesto edeceksiniz karşınızda polisler, çevreye sahip çıkmak için eylem yapacaksınız karşınızda polisler, özgür üniversite isteyeceksiniz kampüste polisler, anasayas ve yasal hakkınızı kullanarak greve gideceksiniz işyerinizde polisler, savaş karşıtı bir gösteri yapacaksınız karşınızda polisler, 1 mayıs'ı kutlacaksınız karşınızda polis barikatı (sıkıyönetim tatbikatı)...

büyük kentlerin meydanlarında günün her saatinde çevik kuvvet ekiplerinin kuşatması, toma araçları... sanki her an bir tehlike, her an bir gözaltı olabilirmiş gibi psikolojik bir harekat durumu...

bunları gördükçe çocukluk anılarım canlanıyor. sokaklarında askerlerin devriye gezdiği, 3 ve daha fazla kişinin örgüt sayıldığı korkusuyla bir araya gelemeyen insanlar... ve tek kanallı trt ekranından, radyodan kenan evren'in tehdit edici sesi...

kenan evren'in yeri dolduruldu; askerlerin yerini polisler aldı. kanal sayısı artmış olsa da tv.ler koro halinde (tek kanal) bağırıyorlar: İLERİ DEMOKRASİ !!!



ruhunu, bilgisini iktidara sunmuş olan aydınımsılar bağırıyor: İLERİ DEMOKRASİ !!!
kendisinin özgür olduğunu belirtmeden söze başlamayan basın bağırıyor: İLERİ DEMOKRASİ !!!


11 Mayıs 2013 Cumartesi

MEKTUP 6



            tanımsız bir noktada durmuş kendimi arıyorum. az önceydi...belki yıllar önce. seni görmenin, sesini duymanın şaşkınlığı ve şanslılığı içinde sarhoşum. yaşadığım bu sarhoşluk saçlarından doluyor içime.

            zamansızlık içine düştü gönlüm. seviyorum gülüm. seviyorum...benliğimi, bencilliğimi bırakarak ardımda, dönüşsüz bir yolculuğa çıkıyorum. dilimde ‘turnalar’ türküsü, denizlerimi okyanuslarına katıyorum. gönüllü sürgünlere gönderiyorum düşlerimi. içinde sensiz, senden izsiz bir tek anın olmadığı düşlerimin dalgasında sürüklenip çıkıyorum kıyılarına. senin yoğunluğunla ıslak, çağıran bakışlarınla çıplak...tırmanıyorum dik yamaçlarını.

            az önceydi. belki yıllar önce...dolaşarak bütün eski kentleri, kendi kentimizi kurmanın özlemi ve telaşı içinde düştük yollara. çok uzaklara sensiz olan ben, bensiz olan sen bulutlara yazdığımız mektubumuz, rüzgara verdiğimiz sesimizle geçip bütün dağları ovaları kendi kıyılarımızda sarmaş dolaş düştük sularımıza, sarmaş dolaş dalgalarımıza.

            gözlerini düşündükçe unutuyorum yoklukları, hiçliği. bizden izler buluyorum bütün kitaplarda, şarkılarda, yazıtlarda, söylencelerde. bizden izler görüyorum bütün kalıntılarda. kendi tarihimizi okuyorum geçmişte. ve yeni bir tarih yazıyorum seninle başlayan. kendi tarihimizi...ikimiz...
09.04.1998
Menemen

            yıllar geçti. yıllanmış bir sevdanın sahipleri olarak geldik bugüne. şimdi varsıllığımız içinde yaşadığımız yalnızlıklarımızla büyütüyoruz sevdamızı. ve özlemin kor ateşinde tavladığımız yıllarımıza su veriyoruz birlikteliğimizle. işte bu yüzden direngen yüreklerimiz. işte bu yüzden eğilmiyoruz ayrılığın karşısında. işte bu yüzden bizimki ayrılmak değil uzaklaşmak diyorum.

            yıllar geçti. yıllar ki, daha yeni başlamışız gibi canlı ve diri. ve tüm mevsimlerden aldığımız tatla kurguladık dünyamızı. dünyamız ki sevdaca varsıl. tüm canlıların özelliklerini ve güzelliklerini toplayıp tufana karşı korumak istercesine sakladık yüreğimizde. yüreğimiz ki, çırılçıplak tüm dünyaya...
03.03.2005
Armutçuk

                        DESTAN  3

ne yanılsamalar yaşadım/ bilemezsin
sokakta uçuşan başkalarının saçlarında
bilemezsin/ ne kırgınlıklar yaşadım
merhabayla uzanan başkalarının avuçlarında
bilemezsin nasıl sevdim özledim
bilemezsin sevgilim/ ceylan yüreklim
seni nasıl istedim korkunç düşledim
bilemezsin nasıl yanar durur yüreğim

ne yanılsamalar yaşadım nice kırıldım
seni düşüne düşüne doğdum dirildim/ sevdim
bilemezsin/ özleminle özel anılara takıldım
b  i  l  e  m  e  z  s  i  n
                                               24.01.1998
                                               Menemen
salim çalık


7 Mayıs 2013 Salı

çağla


camın buğusunda yol
yolda damla çoğul çağla
damlada sen
gidiyoruz işte teni yaka yaka
bende ben elimde kalan yanımla

(ölüm getiren baskınları kanıksadık
her gece
gecede soluğu kurşun kusan namluların
ve okunmayacak bir anı
camların buğusuna yazılanlar
“insanlaşma adaylığımızı vetoluyorlar”)

gidiyoruz küçüle küçüle
sende fırtına bende toz duman
yolda damla çoğul çağla
akıyor kanla karışık akıyor zaman

salim çalık
erkene alınmış bir ölümün ertelenmiş şiiri (s.9)



5 Mayıs 2013 Pazar

madencininsesi: karadon grizusu şehitlerine

madencininsesi: karadon grizusu şehitlerine: ve yaşamını iş cinayetlerinde yitiren tüm emekçilere....

eski zaman sevdası



DESTAN 3

ne yanılsamalar yaşadım/ bilemezsin
sokakta uçuşan başkalarının saçlarında
bilemezsin/ ne kırgınlıklar yaşadım
merhabayla uzanan başkalarının avuçlarında
bilemezsin nasıl sevdim özledim
bilemezsin sevgilim/ ceylan yüreklim
seni nasıl istedim korkunç düşledim
bilemezsin nasıl yanar durur yüreğim

ne yanılsamalar yaşadım nice kırıldım
seni düşüne düşüne doğdum dirildim/ sevdim
bilemezsin/ özleminle özel anılara takıldım
b i l e m e z s i n

24.01.1998 / Menemen
salim çalık

SELDA BAĞCAN EŞLİĞİNDE ÖZEL VİDEOM. KARDELENDEN SEVGİLERLE. - Dailymotion video

SELDA BAĞCAN EŞLİĞİNDE ÖZEL VİDEOM. KARDELENDEN SEVGİLERLE. - Dailymotion video

4 Mayıs 2013 Cumartesi

MEKTUP 5

         
     Sevinçlere çok uzağız.Yaşadıklarımızın yanında,yakınımızdaki insanların yaşadıkları, yaşamak zorunda bırakıldıkları olumsuzluklar da hüzünlendiriyor bizi.Üzülmemize neden oluyor. Belki bu denli duyarlı olmamak gerekiyor, belki de bir parça kabullenebilmek gerekiyor. Ama şu gözümüz, yüreğimiz, şu düşüncelerimiz ve aldığımız eğitim var ya, bireysel mutluluklarımızı, sevinçlerimizi daha en başında durduruyor...engelliyor. Çünkü başkalarının acılarını, hüzünlerini görüp, duyup, bilip de (kendi içimizde bile olsa) paylaşmamayı öğretmediler bize.                                                                      
                                                                                                         13.06.1998 Menemen


     (İkinci Dünya Savaşı’ nın en çetin yıllarında “Mutlu aşk yoktur” diyen Aragon ne kadar da haklıymış. Böyle bir dünyada mutlu olunabilir mi?)                                               16.02.2005  Armutçuk  
           
     YÖNELİM
nereye varır sonumuz bilemem
bilemem kim dinler bizi
anlatmaya yeter mi soluğumuz

biz çoğaldıkça/ büyüdükçe tükenenlerdeniz
yaramızı gizleyip düşmandan gülen
ayrılığı türkülerle düşlerle yenenlerdeniz

adını biz koyarız yaşadıklarımızın
dostuz insana/ insana sevdalı/ sevene sevgili
biliriz ki yarısını yürümedik yollarımızın

paylaşmaktan/ sevişmekten yanadır inadımız
sevgililer yerleştiririz yüreğimizin tahtına
elimizde bırakmadan gayrısını sevince adarız

elbet güzelim elbet/ sevgilim elbet
kendimizden bir parça kalmayacak geride
büyüdükçe kurulacak en yaşanası memleket

sevgilim der gibi rahatız kardeş der gibi
sevişircesine coşkulu ve telaşsız uzanıyor ellerimiz
birbirimize seslenirken/ can dost derken

kavgamız güzele varan yolları açmak için
barışımız kardeşliğimiz bozulmasın diyedir
düşlerimiz göğün mavisini görebilmek için

nereye varır sonumuz bilirim belki de
dinleyenler çıkabilir umudu çağlıyor gün gün
biz bütün dinlere/ uluslara eş yakınlıkta
ele güne dostuz/ dost bize el gün ve kardeş
ve bir çığlık ne denli yola getirirse kötülüğü
yola çıkmış bir yürek mutlak dize getirir sövgüyü

                                                           1998 Menemen
salim çalık

2 Mayıs 2013 Perşembe

MEKTUP 4



            darbeler ve muhtıralar çocuklarıyız biz. ne olduğunu, neler yaşandığını kavrayamasak da anamızın, babamızın, komşularımızın tedirgin adımlarından, ürkek bakışlarından, yabancıların, hatta manavın, bakkalın yanındaki suskunluklarından anlıyorduk iyi şeyler yaşanmadığını.

            darbeler ve muhtıralar çocuklarıyız biz. kuşkunun, kaygının insanı boğan yalnızlıklarını paylaştık abilerimizin ve ablalarımızın.... ve onlardan öğrendik güveni, onuru, sevdayı...

            "asmayalım da besleyelim mi?" , "kana kan intikam intikam"  çığlıkları arasında insanlıktan çıkanlara baktıkça daha bir gururlandık bize insanlığımızı öğretenlerle ve insanlığımızla. daha bir büyüdük, ve idam sehpaları kuranlara inat daha bir sevdik Deniz'i,  daha bir sevdik Yusuf'u, daha bir sevdik Hüseyin'i, daha bir sevdik.... ve öykündük yaşamlarına.
           
            darbeler ve muhtıralar çocuklarıyız biz. sevdalarımız memleketimize benziyor bu yüzden. tüm güzellikleriyle göz alıcı bir 'anka' gibi dirildikçe yeniden yeniden yakıldığımız ateşleri beslediler. işte bu yüzden çatık kaşlarımız, bu yüzden yüzyıllara dayanır en yeni türkümüzün yaşı.

            kardeşliği yaşayabilmek için tüm dünya halklarıyla; uzatarak yollarımızı yürüdük el ele. yürüdükçe yollara barikat, yürüdükçe kurşun, yürüdükçe panzer, yürüdükçe olağanüstü hal ve yürüdükçe ....yürüdükçe özgürlük, inadına sevda ve inadına başkaldırı...
           
            darbeler ve muhtıralar çocuklarıyız biz. açık cezaevine dönüştürülen ülkemizde her karşılaşmamız bir görüş günüydü. her tutsaklık, her ayrılık her ölüm bin isyan. sıkılı yumruklarımızla beslediğimiz, düşüncelerimizle yoğurduğumuz binlerce isyan.

            yaşayarak gördük ki, zaman en iyi yargıcı tarihin.
şimdi bir yanda bizi biz yapan mirasıyla yolumuzu aydınlatanlar
            şimdi bir yanda her aydınlığı karartarak ülkemizi batıranlar
            ve görüyoruz ki sevgilim; yer değiştiriyor herkes.
akarsu yatağını bulup, ulaşıyor Deniz'ine.

ve kalem kıranlar, parmak kaldıranlar milyonlarca kez öldüler halkın bilincinde. ve dupduru yalın sevdalarıyla koşmaya devam ediyor emperyalizme karşı yürekler.

            darbeler ve muhtıralar çocuklarıyız biz. büyüdük ülkemizi doyasıya gezemeden. büyüdük özlemeye yazgılı bir yaşamı taşıyarak bedenimizde. sevgiliyi özler gibi özleyerek sevdik bu ülkeyi, ölümüne sevdik ülkemizi... yaşadığımız tüm acılara rağmen en güzel günlerimizin yaşamadıklarımız, yaşayamadıklarımız olduğu bilinciyle sevdik bu ülkede yaşadığımız her anı...

            ve topraklarımızda filiz veren kahramanlarımızdan biliyoruz;
            "..elbet ki sevgilim elbet / elini kolunu sallayarak.../ dolaşacaktır bu memlekette hürriyet"

                                                   Sürüyor Yollara Vurgunluğum
            işçilerin, memurların, köylülerin ve öğrencilerin eylem adımlarıyla, "başka bir dünya mümkün" sloganlarıyla dönüyorum sana.  biliyorum beni bekliyor olacaksın buğulu gözlerinle. biliyorum, tüm umutları ve direngenlikleri toplayıp düşüncelerinde beni bekliyor olacaksın...

            alanlardan topladığım eylem gülleriyle dönüyorum sana. çocuğumuza, tüm çocuklara dağıtılmak üzere toplanmış barış çiçekleriyle dönüyorum. ırkın, rengin, dilin, dinin, coğrafyanın ayırmadığı, ayıramadığı kardeşlik türküleriyle...

            giderken sol göğsümde götürdüğüm sevdamızı yolların bilgeliği ve bizden öncekilerin bıraktığı deneyimlerle daha da büyütmüş olarak getiriyorum sana...ve bizden sonrakilere yollar boyu yeni deneyimler bırakarak dönüyorum sana...

salim çalık

            

1 Mayıs 2013 Çarşamba

madencininsesi: zonguldak'ta 1 mayıs

madencininsesi: zonguldak'ta 1 mayıs: Zonguldak'taki 1 mayıs kutlamaları geçmiş yıllara oranla daha yoğun katılım ve coşkuyla gerçekleşti.... akp halka hesap verecek, ...