“Hiçbir şey bilmeyen hiçbir şeyi sevmez. Hiçbir şey yapamayan, hiçbir şey anlamaz. Hiçbir şey anlamayan değersizdir.Oysa anlayan kişi farkına varır, görür… Bir şeyin aslında, ne kadar bilgi varsa daha fazla sevgi vardır.”
http://www.sendika.org/2013/05/vurun-ulan-vurun-gezi-parkinin-nobetcilerine-zekai-eksi/
merhaba
sanata, bilime, dayanışmaya, emekten yana siyasete ve sevdaya dair paylaşımlarla bilginin ve deneyimlerin örgütlenmesi çabasıdır "insanın" yolculuğu...
31 Mayıs 2013 Cuma
Vurun ulan vurun… (Gezi Parkı’nın nöbetçilerine) – Zekai Ekşi
şiir, yazı, emek, sendika, politika
adalet,
akp faşizmi,
anlam,
demokrasi,
devrim,
direniş,
ifade özgürlüğü,
savaşım,
sömürü,
şiddet,
tarih ve doğa katliamı,
yıkım
28 Mayıs 2013 Salı
SergiOdası :KültürSanatOrtamı :Zonguldak: 4.Zonguldak Kitapları Sergisi Soğuksu'daZon...
SergiOdası :KültürSanatOrtamı :Zonguldak:
4.Zonguldak Kitapları Sergisi Soğuksu'da
Zon...: 4. Zonguldak Kitapları Sergisi Soğuksu'da Z onguldak üzerine yazılmış kitaplara sürekli özel bir bölüm ayıran SergiOdası, Zonguld...
4.Zonguldak Kitapları Sergisi Soğuksu'da
Zon...: 4. Zonguldak Kitapları Sergisi Soğuksu'da Z onguldak üzerine yazılmış kitaplara sürekli özel bir bölüm ayıran SergiOdası, Zonguld...
insan
türkülerle yeni baharlar doğurursun ömrüme
her bir sözün barışa çiçek açtığı
biliriz doğanın en güzel sesidir insan
sevdaya yaklaştıkça yüreği çığlıklaşan
salim çalık
şiir, yazı, emek, sendika, politika
barış,
çoğullaşma çabası,
eşitlik,
insan,
isyan,
merhaba,
özgürlük,
sevda,
vicdan ve adalet,
yaşamak,
yürek sıkıntısı
MEKTUP 7
bir
sevdadır yaşamak. soluk almaya yeni başlamışçasına, ölüme bir soluk kadar
yaklaşmışçasına dolu dolu, ertelemeksizin dokunuşları, sevda sözlerini gecelere
havale etmeksizin bir sevdadır yaşamak. İhanetin, yalanın, kahpeliğin yanı
başımızda arkamızı dönmemizi beklediğini bilerek güvenmektir en umulmadık
anlarda ve en umulmadık kişilere merhaba diyebilmektir yaşamak.
yok sayıp tüm ayrılıkları bakışmalar armağan ederek
güzellere, çocuklara ve geride kalanlara ömür bağışlayarak gidebilmektir yaşamak.
yalnızlıklardan çoğulluklar çıkararak, kalabalıklar içinde bilinçlice yiterek
denizde balık, gökyüzünde kuş, karada ağaç ve uzayda yıldız olabilmektir
yaşamak. ve iç huzuruna ererek vicdanımız tarafından mahkum olmamaktır yaşamak.
ey
sevgili...! ey güzeller
güzeli....bıraktığımız iz izlek oluyor ardımızdakilere. söylenmiş olanlara
ekleyerek sözlerimizi sevdaları büyütüyoruz yüreğimizde. kendimiz bile
inanamayıp düşlerimizin büyüklüğüne anlıyoruz ki; sevdadır yaşamak. ve yaşamak
her günü ve geceyi sevgililer günü ve gecesi ilan etmektir.
her gece
gökyüzündeki yıldızlarda birbirimizi çağrıştıracak yıldız kümelerine bakıp,
birbirimize ulaşmak için ateş böceklerinin ışıklarıyla yola çıkabilme cüretidir
sevda. bir çiçekten beklenmeyecek inat ve sabırla baharı muştulayan kardelenler
gibi yokluklardan sevdayı ve sevgiliyi çıkarabilmektir yaşamak.
bir
sevdadır yaşamak. kurşunlara, bombalara, tutukluluklara inat türkülerle,
gülüşlerle, sevdanın özgürleştiren hamuruyla barışı bağırabilmektir yaşamak. ve
yıllar da geçse sözümüzü, adımızı,kavgamızı miras bıraktığımız çocuklarımızın
gönenciyle kendimizden vazgeçebilmektir
yaşamak.
Göklerde kartal gibiydim,
Kanatlarımdan vuruldum;
Mor çiçekli dal gibiydim,
Bahar vaktinde kırıldım.
Yar olmadı bana devir,
Her günüm bir başka zehir;
Hapishanelerde demir
Parmaklıklara sarıldım.
Coşkundum pınarlar gibi,
Sarhoştum rüzgarlar gibi;
İhtiyar çınarlar gibi
Bir gün içinde devrildim.
Ekmeğim bahtımdan katı,
Bahtım düşmanımdan kötü;
Böyle kepaze hayatı
Sürüklemekten yoruldum.
Kimseye soramadığım,
Doyunca saramadığım,
Görmesem duramadığım
Nazlı yarimden ayrıldım.
Sabahattin
ALİ
salim çalık
26 Mayıs 2013 Pazar
21 Mayıs 2013 Salı
Hayatımız Zonguldak: ÇOĞALAN HUZURSUZLUK: NARSİSİZM İbrahim Akyürek ...
Hayatımız Zonguldak:
ÇOĞALAN HUZURSUZLUK: NARSİSİZM İbrahim Akyürek
...: ÇOĞALAN HUZURSUZLUK: NARSİSİZM İbrahim Akyürek G özlemişsinizdir, çocuk bir becerisini gerçekleştirirken çevresinde kendisini ona...
ÇOĞALAN HUZURSUZLUK: NARSİSİZM İbrahim Akyürek
...: ÇOĞALAN HUZURSUZLUK: NARSİSİZM İbrahim Akyürek G özlemişsinizdir, çocuk bir becerisini gerçekleştirirken çevresinde kendisini ona...
madencininsesi: GENEL MADEN İŞ NEREYE 4
madencininsesi: GENEL MADEN İŞ NEREYE 4: Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK), Maden Tetkik Arama Kurumu (MTA), Hema Kandilli Kömür İşletmesi ve Hema Amasra Kömür İşletmes...
20 Mayıs 2013 Pazartesi
süpürge
süpürge gibiyiz
süpürge
sürtüle sürtüle bir yerle
takozlaşıyoruz
tek ayrım
ardımızda süprüntüler
yaşamın ırzına geçen çöpler
bırakıyoruz
süpürge gibiyiz
süpürmesek de
salim çalık
şiir, yazı, emek, sendika, politika
bağımsız düşünce,
çevre kirliliği,
direniş,
dostluk,
duyarlılık,
düşleme,
iklim değişikliği,
inat,
isyan,
savaşım,
sevda,
yalnızlaşma,
yüzleşme
kan
ölümün yüzünü
unutmaz
yarası
hergün deşilenler
salim çalık
kan
korkarak
dağılmaktan
aynalarda kesiyorum
çürüyen etlerimi
aynalarda kan
herkesin olma arzusu bendeki
yüreğimi açmak
önce düşlerde vuruyorum
kendimi
yürekacılarıyla
düşlerde kan
diyorum ki
sevgi öldürür beni
insansavarlar çok zor
gülbedenler sarılsın
kardeşliği beslesin kan
yağmur parmaklar kavuşsun
ellerde kan
kim
yarıp göğün göğsünü
bilinmedik
tüyü bitmedik sevdalar
sunacak
ilk kim sevişecek benimle
yağmurla
rüzgarla düşecek toprağa
kıraçta
balçık içinde
kıraçlar kan
balçık kan
dağlara özlem bu
kayaların damıttığı suları
titrek ilk ışığını günün
doruklarda karşılama özlemi
dağlarda bomba izleri
sularda kan
özlemler kan
insan diyorum titreyerek
gözyaşlarımız gibi kardeşiz
yıllara ve çağlara inat
döl tuttuğundan beri yaşam
kardeşiz –güneş babadan su
anadan-
y i n e de
dünya kan
yaşamımız kan
salim çalık
erkene alınmış bir ölümün
ertelenmiş şiiri (s.36-37-38)
şiir, yazı, emek, sendika, politika
barış,
çocuklar ölmesin,
ifade özgürlüğü,
isyan,
iş cinayeti,
savaş,
şiir,
tutsaklık,
vicdan ve adalet,
yaşama hakkı
17 Mayıs 2013 Cuma
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’e Sonsöz, Erich Fromm
"...
Orwell’ı tartışırken karşımıza çıkan bir başka önemli nokta da “çiftdüşün” ile yakından bağıntılı: Zihin başarılı bir biçimde yönlendirildiğinde, insan artık düşündüğünün tersini söylemez, doğru olanın tersini düşünür. O yüzden de, örneğin, bağımsızlığından ve dürüstlüğünden tümüyle vazgeçmişse, kendini devlete, partiye ya da şirkete ait bir şey olarak görüyorsa iki kere iki beş eder ya da “Kölelik Özgürlüktür” ve kendini özgür hisseder, çünkü gerçek ile yalan arasındaki ayrımın ayırdında değildir artık. Bu, özellikle ideolojiler için geçerlidir. Tıpkı ellerindeki tutuklulara işkence eden Engizisyoncuların Hıristiyan sevgisi adına davrandıklarına inandıkları gibi, Parti de, “sosyalist hareketin başlangıçta savunduğu tüm ilkeleri yadsır ve ayaklar altına alır, üstelik bunu sosyalizm adına yapar.” Sosyalizmin içeriğinin tersyüz edilmiş olmasına karşın, insanlar ideolojinin ne diyorsa o olduğuna inanırlar. Bu açıdan Orwell’ın sosyalizmin Rus komünizmi tarafından çarpıtılmasına gönderme yaptığı açıktır; ama Batı’nın da benzer bir çarpıtmadan sorumlu olduğunu eklememiz gerekir. Toplumumuzu serbest girişimin, bireyciliğin ve idealizmin egemen olduğu bir toplum olarak sunarız, oysa gerçekte bunların çoğu lafta kalır. Biz, esas olarak bürokratik bir nitelik taşıyan ve tinsel ve dinsel kaygılarla biraz hafifletilmiş bir materyalizmle harekete geçirilen, merkezi olarak yönetilen bir endüstri toplumuyuz. Bununla bağıntılı bir “çiftdüşün” daha var: Atom stratejisini tartışan bazı yazarlar, öldürmenin Hıristiyanlık açısından öldürülmek kadar, hatta öldürülmekten de kötü olduğu olgusuna takılıp tökezliyorlar. Okuyucu, kendi “çiftdüşün”ünün yeterince üstesinden gelebilirse, Orwell’ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’te betimlediği toplumda günümüz Batı toplumunun daha pek çok özelliğini bulacaktır.
Orwell’ın çizdiği resim, hiç kuşkusuz, iç karartıcıdır; hele, Orwell’ın kendisinin de belirttiği gibi, bunun yalnızca düşmanın değil, tüm bir insan soyunun da yirminci yüzyıl sonlarındaki resmi olduğunun ayırdına varırsak. İnsan bu resme iki türlü tepki gösterebilir: ya daha da umutsuzluğa kapılarak ve boyun eğerek ya da hâlâ geç kalınmadığını bilerek ve daha büyük bir açıklıkla ve yüreklilikle karşılık vererek. Sözünü ettiğimiz olumsuz ütopyaların üçü de hem insanı tümüyle insanlıktan çıkarmanın hem de yaşamın sürüp gitmesinin olanaklı olduğu bir resim koymaktadır ortaya. Bu varsayımın doğruluğundan kuşku duyulabilir ve insanın insani özü yok edilirken aynı zamanda insanlığın geleceğinin de yok edilebileceği düşünülebilir. Bu duruma getirilmiş insanlar insanlıktan o denli çıkarılmış ve o denli ruhsuzlaştırılmış olacaklardır ki, ya birbirlerini yok edecekler ya da can sıkıntısı ve kaygılar içinde yaşamaktan ölüp gideceklerdir. Eğer Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ün dünyası yeryüzünün egemen yaşama biçimi olacaksa, dünyamız bir deliler dünyasına dönüşecek, yaşanabilir bir dünya olmaktan çıkacaktır (Orwell bunu, Parti önderinin gözlerindeki delice parıltıdan söz ederek çok ustaca vurguluyor). Hiç kuşkum yok ki, Orwell da, Huxley de, Zamyatin de bu cinnet getirmiş dünyanın gerçekleşmesinin kaçınılmaz olduğunda diretmek istemiyorlardı. Tam tersine, çok açıktır ki, Batı kültürüne kök salmış olan hümanizm ruhu ve vakarın yeniden doğuşunu sağlayamazsak sonumuzun nereye varacağını göstererek bir uyarıda bulunmak istiyorlardı. Öbür iki yazar gibi Orwell da insanın insanlar gibi hareket eden makineler yaptığı ve makineler gibi hareket eden insanlar geliştirdiği yönetsel sanayi sisteminin, insanların nesnelere dönüştükleri ve üretim ve tüketim sürecinin bir eklentisi olup çıktıkları bir insansızlaştırma ve tam bir yabancılaşma dönemine yol açtığını imlemektedir.5 Üç yazar da bu tehlikenin yalnızca Rusya’daki ya da Çin’deki komünizmde var olmadığını, modern üretim ve örgütlenme biçiminin özünde var olan, çeşitli ideolojilerden görece bağımsız bir tehlike olduğunu imlemektedir. Öteki olumsuz ütopyaların yazarları gibi Orwell da bir felaket kâhini değildir. Bizi uyarmak ve uyandırmak ister. Hâlâ umudu vardır – ama Batı toplumunun daha önceki evrelerindeki ütopyaların yazarlarının tersine, umarsız bir umuttur bu. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, bize bu umudun ancak, bugün tüm insanların karşı karşıya oldukları tehlikenin; bireyselliği, aşkı, eleştirel düşünceyi tümden yitirecekleri gibi, “çiftdüşün” yüzünden bunun ayırdına bile varamayacakları bir otomatlar toplumu olup çıkma tehlikesinin kavranmasıyla gerçekleşebileceğini öğretir. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört gibi kitaplar güçlü birer uyarıdır; okuyucu, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ü, yüzeysel bir biçimde Stalinci barbarlığın bir başka tanımlaması olarak yorumlamakla yetinir ve bizi de [Batı] kast ettiğini görmezse çok yazık olur."
Türkçesi: Celâl Üster
şiir, yazı, emek, sendika, politika
adalet,
anlam,
bağımsız düşünce,
barış,
bilinç,
devrim,
eşitlik,
ifade özgürlüğü,
kapitalizm,
kardeşlik,
özgürlük,
paylaşım,
şiddet,
yabancılaşma,
yol,
yüzleşme
madencininsesi: hava iş uyuşmazlık tutanağı
madencininsesi: hava iş uyuşmazlık tutanağı: yalanın biri bin para. bireyler ve sosyal taraflar arasında ara bulucu olması, anayasa ve yasaların uygulanması gibi en temel liberal demo...
http://www.havais.org.tr/hizli-ulasin/kaynaklar/belgeler/109/toplu-sozlesme-belgeleri.html
http://www.havais.org.tr/hizli-ulasin/kaynaklar/belgeler/109/toplu-sozlesme-belgeleri.html
16 Mayıs 2013 Perşembe
ileri demokrasi
sokaklarda, okullarda, işyerlerinde, meydanlarda askerlerin yerini polisler aldı...
bir basın açıklaması yapacaksınız karşınızda polisler, idarenin bir eylemini protesto edeceksiniz karşınızda polisler, çevreye sahip çıkmak için eylem yapacaksınız karşınızda polisler, özgür üniversite isteyeceksiniz kampüste polisler, anasayas ve yasal hakkınızı kullanarak greve gideceksiniz işyerinizde polisler, savaş karşıtı bir gösteri yapacaksınız karşınızda polisler, 1 mayıs'ı kutlacaksınız karşınızda polis barikatı (sıkıyönetim tatbikatı)...
büyük kentlerin meydanlarında günün her saatinde çevik kuvvet ekiplerinin kuşatması, toma araçları... sanki her an bir tehlike, her an bir gözaltı olabilirmiş gibi psikolojik bir harekat durumu...
bunları gördükçe çocukluk anılarım canlanıyor. sokaklarında askerlerin devriye gezdiği, 3 ve daha fazla kişinin örgüt sayıldığı korkusuyla bir araya gelemeyen insanlar... ve tek kanallı trt ekranından, radyodan kenan evren'in tehdit edici sesi...
kenan evren'in yeri dolduruldu; askerlerin yerini polisler aldı. kanal sayısı artmış olsa da tv.ler koro halinde (tek kanal) bağırıyorlar: İLERİ DEMOKRASİ !!!
ruhunu, bilgisini iktidara sunmuş olan aydınımsılar bağırıyor: İLERİ DEMOKRASİ !!!
kendisinin özgür olduğunu belirtmeden söze başlamayan basın bağırıyor: İLERİ DEMOKRASİ !!!
bir basın açıklaması yapacaksınız karşınızda polisler, idarenin bir eylemini protesto edeceksiniz karşınızda polisler, çevreye sahip çıkmak için eylem yapacaksınız karşınızda polisler, özgür üniversite isteyeceksiniz kampüste polisler, anasayas ve yasal hakkınızı kullanarak greve gideceksiniz işyerinizde polisler, savaş karşıtı bir gösteri yapacaksınız karşınızda polisler, 1 mayıs'ı kutlacaksınız karşınızda polis barikatı (sıkıyönetim tatbikatı)...
büyük kentlerin meydanlarında günün her saatinde çevik kuvvet ekiplerinin kuşatması, toma araçları... sanki her an bir tehlike, her an bir gözaltı olabilirmiş gibi psikolojik bir harekat durumu...
bunları gördükçe çocukluk anılarım canlanıyor. sokaklarında askerlerin devriye gezdiği, 3 ve daha fazla kişinin örgüt sayıldığı korkusuyla bir araya gelemeyen insanlar... ve tek kanallı trt ekranından, radyodan kenan evren'in tehdit edici sesi...
kenan evren'in yeri dolduruldu; askerlerin yerini polisler aldı. kanal sayısı artmış olsa da tv.ler koro halinde (tek kanal) bağırıyorlar: İLERİ DEMOKRASİ !!!
ruhunu, bilgisini iktidara sunmuş olan aydınımsılar bağırıyor: İLERİ DEMOKRASİ !!!
kendisinin özgür olduğunu belirtmeden söze başlamayan basın bağırıyor: İLERİ DEMOKRASİ !!!
şiir, yazı, emek, sendika, politika
adalet,
akp faşizmi,
amerikancı darbe,
bağımsız düşünce,
başkaldırı,
demokrasi,
grev,
medya,
özgürlük,
savaşım,
suyun ticarileştirilmesi,
tutsaklık,
yaşama hakkı
11 Mayıs 2013 Cumartesi
MEKTUP 6
tanımsız
bir noktada durmuş kendimi arıyorum. az önceydi...belki yıllar önce. seni
görmenin, sesini duymanın şaşkınlığı ve şanslılığı içinde sarhoşum. yaşadığım
bu sarhoşluk saçlarından doluyor içime.
zamansızlık
içine düştü gönlüm. seviyorum gülüm. seviyorum...benliğimi, bencilliğimi
bırakarak ardımda, dönüşsüz bir yolculuğa çıkıyorum. dilimde ‘turnalar’
türküsü, denizlerimi okyanuslarına katıyorum. gönüllü sürgünlere gönderiyorum
düşlerimi. içinde sensiz, senden izsiz bir tek anın olmadığı düşlerimin
dalgasında sürüklenip çıkıyorum kıyılarına. senin yoğunluğunla ıslak, çağıran
bakışlarınla çıplak...tırmanıyorum dik yamaçlarını.
az
önceydi. belki yıllar önce...dolaşarak bütün eski kentleri, kendi kentimizi
kurmanın özlemi ve telaşı içinde düştük yollara. çok uzaklara sensiz olan ben,
bensiz olan sen bulutlara yazdığımız mektubumuz, rüzgara verdiğimiz sesimizle
geçip bütün dağları ovaları kendi kıyılarımızda sarmaş dolaş düştük sularımıza,
sarmaş dolaş dalgalarımıza.
gözlerini
düşündükçe unutuyorum yoklukları, hiçliği. bizden izler buluyorum bütün
kitaplarda, şarkılarda, yazıtlarda, söylencelerde. bizden izler görüyorum bütün
kalıntılarda. kendi tarihimizi okuyorum geçmişte. ve yeni bir tarih yazıyorum
seninle başlayan. kendi tarihimizi...ikimiz...
09.04.1998
Menemen
yıllar
geçti. yıllanmış bir sevdanın sahipleri olarak geldik bugüne. şimdi
varsıllığımız içinde yaşadığımız yalnızlıklarımızla büyütüyoruz sevdamızı. ve
özlemin kor ateşinde tavladığımız yıllarımıza su veriyoruz birlikteliğimizle. işte
bu yüzden direngen yüreklerimiz. işte bu yüzden eğilmiyoruz ayrılığın
karşısında. işte bu yüzden bizimki ayrılmak değil uzaklaşmak diyorum.
yıllar
geçti. yıllar ki, daha yeni başlamışız gibi canlı ve diri. ve tüm mevsimlerden
aldığımız tatla kurguladık dünyamızı. dünyamız ki sevdaca varsıl. tüm
canlıların özelliklerini ve güzelliklerini toplayıp tufana karşı korumak
istercesine sakladık yüreğimizde. yüreğimiz ki, çırılçıplak tüm dünyaya...
03.03.2005
Armutçuk
DESTAN 3
ne yanılsamalar yaşadım/ bilemezsin
sokakta uçuşan başkalarının
saçlarında
bilemezsin/ ne kırgınlıklar
yaşadım
merhabayla uzanan başkalarının
avuçlarında
bilemezsin nasıl sevdim özledim
bilemezsin sevgilim/ ceylan
yüreklim
seni nasıl istedim korkunç
düşledim
bilemezsin nasıl yanar durur
yüreğim
ne yanılsamalar yaşadım nice
kırıldım
seni düşüne düşüne doğdum
dirildim/ sevdim
bilemezsin/ özleminle özel
anılara takıldım
b
i l e
m e z
s i n
24.01.1998
Menemen
salim çalık
7 Mayıs 2013 Salı
çağla
camın buğusunda yol
yolda damla çoğul çağla
damlada sen
gidiyoruz işte teni yaka yaka
bende ben elimde kalan
yanımla
(ölüm getiren baskınları
kanıksadık
her gece
gecede soluğu kurşun kusan
namluların
ve okunmayacak bir anı
camların buğusuna yazılanlar
“insanlaşma adaylığımızı
vetoluyorlar”)
gidiyoruz küçüle küçüle
sende fırtına bende toz duman
yolda damla çoğul çağla
akıyor kanla karışık akıyor
zaman
salim çalık
erkene alınmış bir ölümün
ertelenmiş şiiri (s.9)
5 Mayıs 2013 Pazar
madencininsesi: karadon grizusu şehitlerine
madencininsesi: karadon grizusu şehitlerine: ve yaşamını iş cinayetlerinde yitiren tüm emekçilere....
eski zaman sevdası
DESTAN 3
ne yanılsamalar yaşadım/ bilemezsin
sokakta uçuşan başkalarının saçlarında
bilemezsin/ ne kırgınlıklar yaşadım
merhabayla uzanan başkalarının avuçlarında
bilemezsin nasıl sevdim özledim
bilemezsin sevgilim/ ceylan yüreklim
seni nasıl istedim korkunç düşledim
bilemezsin nasıl yanar durur yüreğim
ne yanılsamalar yaşadım nice kırıldım
seni düşüne düşüne doğdum dirildim/ sevdim
bilemezsin/ özleminle özel anılara takıldım
b i l e m e z s i n
24.01.1998 / Menemen
salim çalık
4 Mayıs 2013 Cumartesi
MEKTUP 5
Sevinçlere çok uzağız.Yaşadıklarımızın
yanında,yakınımızdaki insanların yaşadıkları, yaşamak zorunda bırakıldıkları
olumsuzluklar da hüzünlendiriyor bizi.Üzülmemize neden oluyor. Belki bu denli
duyarlı olmamak gerekiyor, belki de bir parça kabullenebilmek gerekiyor. Ama şu
gözümüz, yüreğimiz, şu düşüncelerimiz ve aldığımız eğitim var ya, bireysel
mutluluklarımızı, sevinçlerimizi daha en başında durduruyor...engelliyor. Çünkü
başkalarının acılarını, hüzünlerini görüp, duyup, bilip de (kendi içimizde bile
olsa) paylaşmamayı öğretmediler bize.
13.06.1998 Menemen
(İkinci Dünya Savaşı’ nın en çetin
yıllarında “Mutlu aşk yoktur” diyen Aragon ne kadar da haklıymış. Böyle bir
dünyada mutlu olunabilir mi?) 16.02.2005 Armutçuk
YÖNELİM
nereye varır sonumuz bilemem
bilemem kim dinler bizi
anlatmaya yeter mi soluğumuz
biz çoğaldıkça/ büyüdükçe tükenenlerdeniz
yaramızı gizleyip düşmandan gülen
ayrılığı türkülerle düşlerle yenenlerdeniz
adını biz koyarız yaşadıklarımızın
dostuz insana/ insana sevdalı/ sevene sevgili
biliriz ki yarısını yürümedik yollarımızın
paylaşmaktan/ sevişmekten yanadır inadımız
sevgililer yerleştiririz yüreğimizin tahtına
elimizde bırakmadan gayrısını sevince adarız
elbet güzelim elbet/ sevgilim elbet
kendimizden bir parça kalmayacak geride
büyüdükçe kurulacak en yaşanası memleket
sevgilim der gibi rahatız kardeş der gibi
sevişircesine coşkulu ve telaşsız uzanıyor ellerimiz
birbirimize seslenirken/ can dost derken
kavgamız güzele varan yolları açmak için
barışımız kardeşliğimiz bozulmasın diyedir
düşlerimiz göğün mavisini görebilmek için
nereye varır sonumuz bilirim belki de
dinleyenler çıkabilir umudu çağlıyor gün gün
biz bütün dinlere/ uluslara eş yakınlıkta
ele güne dostuz/ dost bize el gün ve kardeş
ve bir çığlık ne denli yola getirirse kötülüğü
yola çıkmış bir yürek mutlak dize getirir sövgüyü
1998
Menemen
salim çalık
salim çalık
2 Mayıs 2013 Perşembe
MEKTUP 4
darbeler
ve muhtıralar çocuklarıyız biz. ne olduğunu, neler yaşandığını kavrayamasak da
anamızın, babamızın, komşularımızın tedirgin adımlarından, ürkek bakışlarından,
yabancıların, hatta manavın, bakkalın yanındaki suskunluklarından anlıyorduk
iyi şeyler yaşanmadığını.
darbeler
ve muhtıralar çocuklarıyız biz. kuşkunun, kaygının insanı boğan yalnızlıklarını
paylaştık abilerimizin ve ablalarımızın.... ve onlardan öğrendik güveni, onuru,
sevdayı...
"asmayalım
da besleyelim mi?" , "kana kan intikam intikam" çığlıkları arasında insanlıktan çıkanlara
baktıkça daha bir gururlandık bize insanlığımızı öğretenlerle ve
insanlığımızla. daha bir büyüdük, ve idam sehpaları kuranlara inat daha bir
sevdik Deniz'i, daha bir sevdik Yusuf'u,
daha bir sevdik Hüseyin'i, daha bir sevdik.... ve öykündük yaşamlarına.
darbeler
ve muhtıralar çocuklarıyız biz. sevdalarımız memleketimize benziyor bu yüzden.
tüm güzellikleriyle göz alıcı bir 'anka' gibi dirildikçe yeniden yeniden
yakıldığımız ateşleri beslediler. işte bu yüzden çatık kaşlarımız, bu yüzden
yüzyıllara dayanır en yeni türkümüzün yaşı.
kardeşliği
yaşayabilmek için tüm dünya halklarıyla; uzatarak yollarımızı yürüdük el ele.
yürüdükçe yollara barikat, yürüdükçe kurşun, yürüdükçe panzer, yürüdükçe
olağanüstü hal ve yürüdükçe ....yürüdükçe özgürlük, inadına sevda ve inadına
başkaldırı...
darbeler
ve muhtıralar çocuklarıyız biz. açık cezaevine dönüştürülen ülkemizde her
karşılaşmamız bir görüş günüydü. her tutsaklık, her ayrılık her ölüm bin isyan.
sıkılı yumruklarımızla beslediğimiz, düşüncelerimizle yoğurduğumuz binlerce
isyan.
yaşayarak
gördük ki, zaman en iyi yargıcı tarihin.
şimdi bir yanda bizi biz
yapan mirasıyla yolumuzu aydınlatanlar
şimdi
bir yanda her aydınlığı karartarak ülkemizi batıranlar
ve
görüyoruz ki sevgilim; yer değiştiriyor herkes.
akarsu yatağını bulup,
ulaşıyor Deniz'ine.
ve kalem kıranlar, parmak kaldıranlar milyonlarca
kez öldüler halkın bilincinde. ve dupduru yalın sevdalarıyla koşmaya devam
ediyor emperyalizme karşı yürekler.
darbeler
ve muhtıralar çocuklarıyız biz. büyüdük ülkemizi doyasıya gezemeden. büyüdük
özlemeye yazgılı bir yaşamı taşıyarak bedenimizde. sevgiliyi özler gibi
özleyerek sevdik bu ülkeyi, ölümüne sevdik ülkemizi... yaşadığımız tüm acılara
rağmen en güzel günlerimizin yaşamadıklarımız, yaşayamadıklarımız olduğu
bilinciyle sevdik bu ülkede yaşadığımız her anı...
ve
topraklarımızda filiz veren kahramanlarımızdan biliyoruz;
"..elbet
ki sevgilim elbet / elini kolunu sallayarak.../ dolaşacaktır bu memlekette hürriyet"
Sürüyor
Yollara Vurgunluğum
işçilerin,
memurların, köylülerin ve öğrencilerin eylem adımlarıyla, "başka bir dünya
mümkün" sloganlarıyla dönüyorum sana.
biliyorum beni bekliyor olacaksın buğulu gözlerinle. biliyorum, tüm
umutları ve direngenlikleri toplayıp düşüncelerinde beni bekliyor olacaksın...
alanlardan
topladığım eylem gülleriyle dönüyorum sana. çocuğumuza, tüm çocuklara
dağıtılmak üzere toplanmış barış çiçekleriyle dönüyorum. ırkın, rengin, dilin,
dinin, coğrafyanın ayırmadığı, ayıramadığı kardeşlik türküleriyle...
giderken
sol göğsümde götürdüğüm sevdamızı yolların bilgeliği ve bizden öncekilerin
bıraktığı deneyimlerle daha da büyütmüş olarak getiriyorum sana...ve bizden
sonrakilere yollar boyu yeni deneyimler bırakarak dönüyorum sana...
salim çalık
1 Mayıs 2013 Çarşamba
madencininsesi: zonguldak'ta 1 mayıs
madencininsesi: zonguldak'ta 1 mayıs: Zonguldak'taki 1 mayıs kutlamaları geçmiş yıllara oranla daha yoğun katılım ve coşkuyla gerçekleşti.... akp halka hesap verecek, ...
şiir, yazı, emek, sendika, politika
adalet,
barış,
dayanışma,
direniş,
eşitlik,
genel maden iş,
gmis armutçuk,
grev,
isyan,
madenci,
özgürlük,
Zonguldak'ta 1 MAYIS
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)