merhaba

sanata, bilime, dayanışmaya, emekten yana siyasete ve sevdaya dair paylaşımlarla bilginin ve deneyimlerin örgütlenmesi çabasıdır "insanın" yolculuğu...

30 Ağustos 2013 Cuma

bilincimiz, bilgilerimiz, duyarlılıklarımız, vicdanlarımız işgal ediliyor

-2011'de "suriye'de dış müdahaleye karşıyız" diyen hükümet sözcüsü bülent arınç; 2012 eylül ayında "dış müdahaleye karşıyız" diyen akp'nin dış işleri bakanı ahmet davutoğlu bugün abd'yi, batıyı çağırıyor suriye'ye.-


2003 yılında ırak'ın işgali öncesi günleri anımsayanlar bilir. abd dış işleri bakanı colin powell birleşmiş milletler genel kurulunda ırak'taki kitle imha silahlarının yerlerini gösteriyor harita üzerinde. saddam'ın ne kadar zalim ve dünya için tehlikeli olduğunu...

şam'da kimyasal silah kullanıldı (mı). birleşmiş milletler heyeti inceleme yaptı, raporunu henüz yazmadı. fakat bugünkü abd dış işleri bakanı John Kerry şam'daki bm heyetinin raporunu beklemeden müdahale için hazırlıklara başlanıldığını söylerken, bizdeki savaş simsarları neşe içinde propaganda çalışmalarına hız verdiler. ahmet davutoğlu herkesin önüne geçerek "uluslararası koalisyonda yer alacağız" diyerek tamtamını çalmaya başladı. (bu arada geçtiğimiz aylarda türkiye'den geçiş yapan suriyeli muhalif gruplardan birinde kimyasal silah bulunduğunu   -yakalandığını- ısrarla gizleme telaşı da görünüyor) 

yine ırak'ı anımsıyorum. bir film karesi olduğu yıllar sonra açıklanan petrole bulanmış, can çekişen karabatak resmiyle yüreklerimizi burkmuşlardı. yıl 2013 ırak paramparça. 2003 işgalinden bugüne kadar 1,5 milyona yakın ölü, 40 bin'e yakın tecavüz ve mezhep savaşı. geçtiğimiz temmuz ayında ırak'taki bombalı saldırılarda ölenlerin sayısı 1020 dolayında...

afganistan'ı anımsıyorum. terörle mücadele gerekçesiyle işgal edilmesinden bu yana barıştan, adaletten, özgürlüklerden, güvenden, huzurdan ve devletten söz edilmeyen afganistan'ı. son 10 yıl içinde önemlice bir bölümünün nato askerleri ve afgan güvenlik güçlerince öldürülenlerin sayısının 11 bini geçmesine kimsenin aldırış etmediğini...

ruanda'yı anımsıyorum. 1994 mayıs ayından temmuz ayına kadar 800 bin kişinin, toplamda 2 milyona yakın tutsi ve ılımlı hutu'nun öldürülmesini. soykırım amaçlı bu katliamın arkasında bugün suriye'deki dikta rejimine ders vereceğini söyleyen abd'nin, batının (belçika, fransa, almanya vs.) olduğunu, birleşmiş milletler genel sekreteri kofi annan'ın ruanda'daki barış gücü'ne "size saldırmadıkları sürece dokunmayın" deyişini...

sudan'ı düşündüm. güney kuzey olarak ikiye bölünen sudan. darfur'da 300 bin kişinin ölümünden doğrudan sorumlu tutulan ve savaş suçlusu ilan edilen sudan devlet başkanı ömer el beşir'in afrika'daki iç savaşların yanında suriye'ye de silah gönderdiği biliniyor. fakat uluslararası ilişkilerdeki çelişkinin uç noktalarından biridir ömer el beşir. savaş suçlusu olarak tutuklama kararı, 108 ülkenin yanında, NATO, Uluslararası Af Örgütü tarafından da desteklenmesine rağmen 2008 yılında türkiye'ye gelmiş, resmi temaslarda bulunmuştu. bugün uluslararası hukuk, batı, insan hakları diye bağıranlar savaş suçlusunun elini sıkmış, hoş geldin demişlerdi. (bir not: ahmet necdet sezer zamanında yapılmak istenen ziyaret geri çevrilmişti.)

libya'yı anımsıyorum. tayyip erdoğan'a ödül veren kaddifi'yi ve bu ödül "iki ülke arasındaki ilişkileri geliştiren simge olsun" vb. biçimindeki açıklamaları. sonra arap baharının 3. halkası olan libya'ya dış müdahale gündeme geldiğinde "nato'nun libya'da ne işi var?" diyen aynı tayyip erdoğan'ın daha sonra çark etmekle kalmayıp izmir'deki nato üssünü de açışını. libya bugün çatışmaların rutinleştiği bir ülke. ülke kabileler arasında paylaşılmaya çalışılıyor adeta.

mısır "iç meselemiz" yapıldığı için herkes biliyor zaten. fakat şu kesin; hem akp, hem abd ve diğer sömürgeci batılı ülkelerin ister bm ile, ister nato ile girdiği ülkelerde huzur yok; barış yok; demokrasi yok; kardeşlik yok; devlet yok... kim bilir; bop, gop diyerek tarifledikleri geleceğin ortadoğusu'nu gerçekten böyle kurguluyorlar. kan, gözyaşı, tecavüz, toplumların iliklerine dek ayrıştığı, bu ayrışmalar üzerinden savaştığı bir coğrafya...

açlıktan ölenleri düşündüm. aslanlarını, çitalarını, kaplanlarını, ceylanlarını vs hergün izlediğimiz fakat insanlarını göremediğimiz afrika ve güney asya başta olmak üzere temiz su, yiyecek bulamadığı için ölen milyonları. çocuklarının açlıktan, hastalıktan ölümünü izlemek zorunda bırakılan ana babaları, insan hakları savunucularını, vicdan sahiplerini. sonra; kurşunla, gazla, tankla, bombayla ölenlerin açlıktan ve susuzluktan daha değerli görüldüğünü düşündüm.

suriye'ye müdahale etmeye niyetlenen, bu niyeti sahiplenen, siyasetin soğuk, vahşi, ikiyüzlü diline iman edenler ölümler ve ölenler arasında ayrım yaptıklarını gizleme gereği bile duymuyorlar artık. yeni ölümlerin, ayrılıkların, iç savaşların fitilini ateşliyorlar... yeter ki kendi beslemeleri, kendi çocukları iktidar olsunlar, halkların varlıklarını sömürüye açsınlar... bu yüzden önce bilincimiz, bilgilerimiz, duyarlılıklarımız, vicdanlarımız işgal ediliyor.

 28 Ağustos 2013

salim çalık