-2011'de "suriye'de dış müdahaleye karşıyız" diyen hükümet sözcüsü bülent arınç; 2012 eylül ayında "dış müdahaleye karşıyız" diyen akp'nin dış işleri bakanı ahmet davutoğlu bugün abd'yi, batıyı çağırıyor suriye'ye.-
2003 yılında
ırak'ın işgali öncesi günleri anımsayanlar bilir. abd dış işleri bakanı colin
powell birleşmiş milletler genel kurulunda ırak'taki kitle imha silahlarının
yerlerini gösteriyor harita üzerinde. saddam'ın ne kadar zalim ve dünya için
tehlikeli olduğunu...
şam'da kimyasal
silah kullanıldı (mı). birleşmiş milletler heyeti inceleme yaptı, raporunu
henüz yazmadı. fakat bugünkü abd dış işleri bakanı John Kerry şam'daki bm
heyetinin raporunu beklemeden müdahale için hazırlıklara başlanıldığını
söylerken, bizdeki savaş simsarları neşe içinde propaganda çalışmalarına hız
verdiler. ahmet davutoğlu herkesin önüne geçerek "uluslararası koalisyonda
yer alacağız" diyerek tamtamını çalmaya başladı. (bu arada geçtiğimiz
aylarda türkiye'den geçiş yapan suriyeli muhalif gruplardan birinde kimyasal
silah bulunduğunu -yakalandığını- ısrarla gizleme telaşı da
görünüyor)
yine ırak'ı
anımsıyorum. bir film karesi olduğu yıllar sonra açıklanan petrole bulanmış,
can çekişen karabatak resmiyle yüreklerimizi burkmuşlardı. yıl 2013 ırak
paramparça. 2003 işgalinden bugüne kadar 1,5 milyona yakın ölü, 40 bin'e yakın
tecavüz ve mezhep savaşı. geçtiğimiz temmuz ayında ırak'taki bombalı
saldırılarda ölenlerin sayısı 1020 dolayında...
afganistan'ı
anımsıyorum. terörle mücadele gerekçesiyle işgal edilmesinden bu yana barıştan,
adaletten, özgürlüklerden, güvenden, huzurdan ve devletten söz edilmeyen
afganistan'ı. son 10 yıl içinde önemlice bir bölümünün nato askerleri ve afgan
güvenlik güçlerince öldürülenlerin sayısının 11 bini geçmesine kimsenin aldırış
etmediğini...
ruanda'yı
anımsıyorum. 1994 mayıs ayından temmuz ayına kadar 800 bin kişinin, toplamda 2
milyona yakın tutsi ve ılımlı hutu'nun öldürülmesini. soykırım amaçlı bu
katliamın arkasında bugün suriye'deki dikta rejimine ders vereceğini söyleyen
abd'nin, batının (belçika, fransa, almanya vs.) olduğunu, birleşmiş milletler
genel sekreteri kofi annan'ın ruanda'daki barış gücü'ne "size
saldırmadıkları sürece dokunmayın" deyişini...
sudan'ı
düşündüm. güney kuzey olarak ikiye bölünen sudan. darfur'da 300 bin kişinin
ölümünden doğrudan sorumlu tutulan ve savaş suçlusu ilan edilen sudan devlet
başkanı ömer el beşir'in afrika'daki iç savaşların yanında suriye'ye de silah
gönderdiği biliniyor. fakat uluslararası ilişkilerdeki çelişkinin uç
noktalarından biridir ömer el beşir. savaş suçlusu olarak
tutuklama kararı, 108 ülkenin yanında, NATO, Uluslararası Af Örgütü
tarafından da desteklenmesine rağmen 2008 yılında türkiye'ye gelmiş, resmi temaslarda
bulunmuştu. bugün uluslararası hukuk, batı, insan hakları diye bağıranlar savaş
suçlusunun elini sıkmış, hoş geldin demişlerdi. (bir not: ahmet necdet sezer
zamanında yapılmak istenen ziyaret geri çevrilmişti.)
libya'yı
anımsıyorum. tayyip erdoğan'a ödül veren kaddifi'yi ve bu ödül "iki ülke
arasındaki ilişkileri geliştiren simge olsun" vb. biçimindeki
açıklamaları. sonra arap baharının 3. halkası olan libya'ya dış müdahale
gündeme geldiğinde "nato'nun libya'da ne işi var?" diyen aynı tayyip
erdoğan'ın daha sonra çark etmekle kalmayıp izmir'deki nato üssünü de açışını.
libya bugün çatışmaların rutinleştiği bir ülke. ülke kabileler arasında
paylaşılmaya çalışılıyor adeta.
mısır "iç
meselemiz" yapıldığı için herkes biliyor zaten. fakat şu kesin; hem akp,
hem abd ve diğer sömürgeci batılı ülkelerin ister bm ile, ister nato ile
girdiği ülkelerde huzur yok; barış yok; demokrasi yok; kardeşlik yok; devlet
yok... kim bilir; bop, gop diyerek tarifledikleri geleceğin ortadoğusu'nu
gerçekten böyle kurguluyorlar. kan, gözyaşı, tecavüz, toplumların iliklerine
dek ayrıştığı, bu ayrışmalar üzerinden savaştığı bir coğrafya...
açlıktan
ölenleri düşündüm. aslanlarını, çitalarını, kaplanlarını, ceylanlarını vs
hergün izlediğimiz fakat insanlarını göremediğimiz afrika ve güney asya başta
olmak üzere temiz su, yiyecek bulamadığı için ölen milyonları. çocuklarının
açlıktan, hastalıktan ölümünü izlemek zorunda bırakılan ana babaları, insan
hakları savunucularını, vicdan sahiplerini. sonra; kurşunla, gazla, tankla,
bombayla ölenlerin açlıktan ve susuzluktan daha değerli görüldüğünü düşündüm.
suriye'ye
müdahale etmeye niyetlenen, bu niyeti sahiplenen, siyasetin soğuk, vahşi,
ikiyüzlü diline iman edenler ölümler ve ölenler arasında ayrım yaptıklarını
gizleme gereği bile duymuyorlar artık. yeni ölümlerin, ayrılıkların, iç
savaşların fitilini ateşliyorlar... yeter ki kendi beslemeleri, kendi çocukları
iktidar olsunlar, halkların varlıklarını sömürüye açsınlar... bu yüzden önce
bilincimiz, bilgilerimiz, duyarlılıklarımız, vicdanlarımız işgal ediliyor.
28 Ağustos 2013
salim çalık