Medya
taksim Gezi Parkı’nda olan biteni görmüyor, göstermiyor, en basit biçimiyle
haber olarak bile geçmiyor derken 2 gündür zembereği boşalmışçasına “haber,
tartışma yapımları, köşe yazıları” dökülmeye başladı. 2002 yılında bugüne kadar
olduğu gibi topluma olmayan bir AKP ve Tayyip Erdoğan gösteren, sunan merkez ve
yandaş medya bu kez de olmayan bir Taksim ve Gezi Parkı Direnişi sunuyor.
Olayları
soğuk savaş dili ve anlayışıyla açıklayıp toplumu AKP’li olanlar ve karşıtları
olarak görmenin, göstermenin yanına bir de; Taksim Direnişçilerini “darbeci,
Türkiye’nin gelişmesinden rahatsız olanlar, ajanlar, ideolojik gruplar, AKP’yi
sandıkta yenemeyeceğini anlayan demokrasi karşıtları vb. eklediler. Bazı
eylemler sonrası yargı kararını bile beklemeden eylemcileri “yasadışı örgüt
üyesi” ilan edenler bu sefer çerçeveyi genişlettiler.
Türkiye’nin
bugüne dek görmediği ve hiç kimsenin aklından geçirmediği, düşünmediği bir
başkaldırı olan Taksim Gezi Parkı Direnişini anlamak, çözümlemeye çalışmak
yerine “marjinal gruplar”, “iç ve dış mihraklar”, “darbeciler”, “aşırı sol
örgütler” vb. diyerek 1970’li-1990’lı yıllar arasındaki soğuk savaş diliyle 1)
çoğunluğu AKP’ye oy vermiş olan dini duyarlılıkları önemseyen kitleye 2)
ağırlıklı olarak MHP’ye oy veren milliyetçi kitleye göndermelerde
bulunmaktadır. Böylece hızla kitleselleşen ve kitleselleşeceği görülen direnişe
karşı bir milliyetçi (muhafazakar) cephe yaratmaya, bu cepheden katılımları da
önlemeye çalışmaktadır. “evlerinde tuttuğumuz %50” sözü de bunun
yansımalarından biridir.
Devletle
birlikte iktidarı da ele geçirdikçe her türlü muhalefeti, eleştiriyi, hak
talebini, eylemi kendi iktidarına karşı değil de Türkiye’ye, “Türkiye’nin
gelişmesine”, devlete karşı olarak göstererek kimi zaman içten içe, kimi zaman
açıkça düşmanlıkları, kutuplaşmayı körükleyen dil AKP destekçisi çok sayıda
yayın organı ve yazar tarafından öne çıkarılmaktadır. Taksim Gezi Parkı
Direnişi ile en uç noktaya ulaşmış, ulaştırılmıştır.
Oysa
başbakan da, çevresindekiler de, yazarları borazanları da biliyor ki; biz onlar
kadar, onlar da bizim kadar (hatta bizden fazla) ideolojiktirler. İdeolojiyi
kötü bir şey gibi gösterip “dindar gençlik” yaratmaya çalışırken de ideolojik
davranıyorlar. Sola, sosyalistlere, kendisini desteklemeyen muhafazakar
çevrelere, liberallere saldırıp ABD’nin cephesinde saf tutarken de, yoksulları
dilencileştirip gelir dağılımındaki uçurumu büyüten ekonomi politikalarını
kutsarken de ideolojik ve dış-iç mihraklara bağlı davranıyorlar.
Ortadoğu
politikaları, özelleştirmeler, ülkenin yabancı sermaye gruplarının çiftliğine
dönüştürüldüğü vb. düşünülürse iç ve dış mihraklarla bağlantılı olanlar Taksim
Direnişçileri değil AKP’nin ta kendisidir. Ve bu da bir ideolojik tercihtir.
Türkiye
halkları 2003 yılında AKP’nin ABD ile birlikte Irak’a girmesine karşıydı.
Bugünse Suriye ve genel olarak Ortadoğu politikalarına karşı. Savaşa karşı
barışı savunan, birlikte yaşamayı öneren Türkiye halkına karşılık olarak içte
ve dışta kapitalist-emperyalist politikalar peşinde koşan AKP ve Tayyip Erdoğan
da en az Taksim Direnişçileri kadar marjinaldir. Ve gırtlağına kadar ideolojiktir.
07.06.2013 / salim çalık